20 Aralık 2010 Pazartesi

Bölgenin doğal yapısını büyük ölçüde belirleyen Kuzey Anadolu Dağlan, iklim ve bitki örtüsü açısından kıyı ile iç kesimler arasında önemli farklılıkların ortaya çıkmasına yol açar. Deniz etkisiyle kıyı kesimi ılıman ve
nemlidir. Bu etki mevsimler arasındaki sıcaklık farklarının azalmasına da yol açar. Dağ sıralarının arasında yer alan iç kesimlerde ise kara ikliminin etkisi görülür. Kıyı kesiminin genellikle ılık ve yağışlı olmasına karşın iç kesimlerde yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer.
Dağların Karadeniz'e bakan yüzünde kışlar genellikle ılıktır, ama batı kesiminde Balkanlar ya da Karadeniz üstünden gelen soğuk havanın etkileri görülür. Doğu Karadeniz bölümü kıyılarında çok yüksek olan yıllık ortalama yağış miktarı, Orta Karadeniz bölümünde azalır, Batı Karadeniz bölümü kıyılarında gene artar. Bölge kıyılarında kar yağışlı gün sayısı yılda ortalama olarak 10'u aşmaz.
Karadeniz Bölgesi'nin iç kesimlerinde mevsimler arasındaki sıcaklık farkları birden artar, yağışlar ise azalır. Kıyı dağlarının ardında yer alan kesimlerde yıllık ortalama yağış miktarı genellikle 500 milimetrenin altındadır. İç kesimlerde kar yağışlı gün sayısı yılda ortalama 20 dolayındadır.
Karadeniz Bölgesi'nin çeşitli kesimleri arasında iklim farklılığı olduğu gibi doğal bitki örtüsünün yayılışı açısından da farklılıklar vardır. Kıyı dağlarının Karadeniz'e bakan yamaçları, ülkemizin orman açısından en zengin alanıdır. Bu ormanlar bazı kesimlerde yerini yalancı maki topluluklarına, bazı kesimlerde de çay ve fındık bahçelerine bırakır. Bu dağların orta yükseklikteki kesimleri geniş yapraklı ağaçlardan, yüksek kesimleri ise iğneyapraklı ağaçlardan oluşan gür ormanlarla örtülüdür. Ormanların sona erdiği yüksek kesimlerde Alp tipi çayırlar yer alır. Karadeniz Bölgesi'nin iç kesiminden Doğu Anadolu Bölgesi'ne doğru alçalan kesimlerin doğal bitki örtüsü bozkır (step) görünümündedir.

karadeniz bölgesi halk oyunları

Türk halk oyunları yurdumuzun dört bir yanında, köyünde kentinde, genç-yaşlı ayırımına bakılmaksızın insanlarımızın tümünün birlikte katıldığı; coşkuyla, sevgiyle, heyecanla oynadığı oyunlardır. Her bir yerleşme merkezinin ortaya koyduğu bir halk kültürü dalıdır. Oralarda yaşayan insanların eseridir, atalarından öyle görmüşlerdir ve hemen hemen aynı figürlerle bu oyunları uygularlar. Oyunu ilk kez kimin düzenlediği, ne zaman bir halk oyunu olarak hangi ortamda o oyuna can verdiğini hemen hemen hiç kimse bilemez. Dolayısıyla yaratıcının adı-sanı unutulmuş, halk tarafından benimsenmiş ve özel günlerde eskiden beri taşıya geldiği çizgilerle oynandığı için, artık anonimlik özelliğini kazanmıştır ve böyle olduğundan genel folklorun bir dalı olmuştur.
 Tarihin en eski dönemlerinde dinî inanışlar, büyüsel işlemler, doğayı taklit vb. sebeplerle insanların birtakım hareketler yapması, zamanla bu hareketlere müzik, ritim, ses gibi öğelerin katılması, bir halk eğlencesi türündeki bu olayın gelişmesini ve yaygınlaşmasını sağlamıştır. Daha sonraki yüzyıllarda halk oyunları kendi iç ve dış yapısındaki gelişmelerini sürdürmüş, nihayet günümüzde sanat endişesi, estetik kaygı, iletişim sağlama, içinde bulunulan durumu daha iyi vurgulama vb. düşüncelerle renklendirilip sergilenir olmuştur.
Türkiye’nin birbirinden çok farklı coğrafyaya ve mevsim değişikliklerine sahip bulunması, bu bölgelerde yaşayan kişilerin hem halk kültürüne ve hem de bu engin kültürün bir alt dalı olan halk oyunlarına yansımıştır. Çevrelerinde gördükleri dağları taklit edercesine birbirine omzunu veya sırtını dayayanlar, el ele, kol kola girip sağa-sola yaylananlar böylece hem yerlerinden yurtlarından kopmamayı, hem de komşusuyla, eşiyle, dostuyla, akrabasıyla birlikte bulunup o topluluğun vazgeçilmez bir parçası olduğunu herkese ilân eder... Bu sıkışık düzenin zaman zaman aralanmasına, oyuncuların birbirinden bağımsız gibi hareket etmesine baktığımızda, o oyunların doğuş yerlerinin daha geniş bir alan olduğunu, dağların yerini ovaların aldığını görürüz. Söz gelimi,

17 Aralık 2010 Cuma

KARADENİZ BÖLGESİ

                                       KARADENİZ BÖLGESİNİN DOĞAL GÜZELLİKLERİ
Trabzon:

Trabzon, tarihi, kültürel ve turistik yönden zengin bir yapıya sahiptir. Trabzon'da turistlerin en büyük ilgi odağı Kale Surları, Ortahisar(Fatih Camii), Atatürk Köşkü(Müzesi), Ayasofya Müzesi, Gülbaharhatun Camii, Yenicuma Camii, Küçük Ayvasıl Kilisesi, Maçka İlçesinde bir tarih ve doğa anıtı olan Sümela (Meryemana) Manastırıdır. Ayrıca Bakırcılar ve Kuyumcular Çarşısı ile Çaykara-Uzungöl, Akçaabat-Sera gölü, Sürmene-Çamburnu ve yayla şenlikleri turistlerin ilgisini çeken yerlerdir


Rize:

Andon ve Çamlık orman içi dinlenme yerleri Ayder, Cimil, Çat, Başhemşin , Ovit ve Palovit yaylaları Ayder kaplıcası, Andon ve Şimşirli içmeleri, Rize Çayeli ve Pazar (kızkulesi) kaleleri Kale- i Bala, İslam Paşa, Gülbahar ve Cafer Paşa camileri

Samsun:

Yakakent'ten Terme'ye kadar uzanan sahil bandı üzerinde çok güzel kuma sahip geniş doğal plajlar denize girmek için idealdir. Yakakent Çamgölü mevkiinde Çam ormanlarıyla kaplı yemyeşil tepeler masmavi Sular iner. Eşsiz güzellikteki sahili ile denizle iç içe bir yaşamın sürüldüğü şirin kıyı kasabası Yakakent'de Gün batımı ise görülmeye değer güzelliktedir. Terme ilçesi birde tarihin ilginç ve çekici savaşçı kadınların Amazonların yaşadığı yer olarak bilinir. Sahil bandı üzerinde Alaçam, Bafra ve 19 Mayıs ilçelerimizin topraklarının bir bölümünü kaplayan Kızılırmak Deltası sulak alanı flora ve faunası ile ülkemizin eko-turizm alanında en ilginç köşelerinden biridir.Deltada, 19 Mayıs ilçesi, Yörükler mevkiinde ilkbaharda tabanı tamamen Suyla kaplanan yaprak döker ağaçlardan oluşmuş Galeriç ormanı yaban hayatı açısından oldukça ilgi çekicidir.

Samsun, termal turizm açısından da önemli merkezlere sahiptir. Havza ve Ladik Kaplıcaları 2000 yılından beri bilinen Sağlık merkezleridir. Havza 25 Mayıs Termal tesisleri Turizm Bakanlığınca termal Turizm Merkezi olarak ilan edilmiştir. Ladik'teki Hamamayağı kaplıcası ise ülkemizdeki birinci derecede önemli ve öncelikli kaplıca merkezlerindendir. Radyoaktif özellik gösteren Ladik kaplıca suları organizma üzerinde uyarıcı etki yapar. Bu nedenle bu suya "gençlik suyu" adı verilir. Havza ve Ladik'deki kaplıca sularının başta romatizmal hastalıklar olmak üzere, kadın hastalıkları, sinirsel hastalıklar, eklem hastalıkları ve kireçlenme gibi hastalıkların tedavisinde olumlu etki yaptıkları tıbbi olarak kanıtlanmıştır. Samsun'un yaylaları da diğer Karadeniz yaylaları gibi; yeşil, temiz Havayı ve sessizliği özleyenlere kucak açmaya hazırdır. Samsun'dan yaylalara ulaşmak oldukça kolaydır.

Yaylaların yolları özel aracınızla bile rahatlıkla gideceğiniz durumdadır. Ladik-Akdağ yaylaları, Vezirköprü - Kunduz dağı yaylaları yazın başka kışın başka görülmeye değer güzellikleri barındırırlar. Kunduz yaylalarının orman dokusu ile iç içe oluşları ve ormanların Altınkaya Baraj Gölüyle birleşmesi bölgeye bambaşka bir güzellik kazandırmaktadır. Burası yayla turizminin yanı sıra doğa yürüyüşleri, Su sporları, balık avcılğı, motor gezileri, kamp yapmak için son derece elverişli alanlara sahiptir. Bölgedeki Orman İşletme Tesisi ise yaz kış gelenlerin dinlenme ve konaklama ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak tesislerde önceden rezervasyon yaptırmak gereklidir. 1997 yılından itibaren Ladik-Akdağ Yaylalarında Yayla Şenlikleri düzenlenmeye başlamıştır.

Ordu:

Ordu ilinin kuruluş yeri olan Kotyora (Bozukkale), kentin ikinci kuruluş yeri olan Bayramlı (bugün Eskipazar olarak biliniyor), Eski Cezaevi (Kilise), Bayadı Köyü sınırları içerisindeki Kurul Kayası Yerleşmesi, Etnografya Müzesi (Paşaoğlu Konağı), Büben Kaya Mezarları, Hatipli Mezarlığı il merkezindeki önemli tarihi değerlerdir
İlçelerdeki tarihi yerlerden; Fatsa ilçesindeki Bolaman Kalesi Cıngırt Kayası; Ünye ilçesindeki Ünye Kalesi, Gürpınar Köyünde Kaya Mezarları, Şeyh Yunus Türbesi; Perşembe ilçesindeki Yason Kilisesi; Mesudiye ilçesindeki Meletios Kalesi, Kale köyü Kalesi, Kaya Mezarları; İkizce ilçesindeki Ağcakale Köyünde birinci derece Arkeolojik sit alanı ilan edilen Gençağa Kalesi görülmeye değer tarihi yerlerdir.

Kurul Kayası Eski Yerleşim Alanı, merkez ilçe Bayadı Köyü Kurul Kayası üzerinde yer almaktadır. Bu alanda ana kayanın oyulması ile yapılmış bir sarnıç ve su yolu olduğu tahmin edilen basamaklarla aşağıya inen bir dehliz bulunmaktadır. Bunların yanı sıra bina kalıntıları ve değişik dönemlere ait seramik parçaları yüzeyde görülmektedir. Yason Burnu Doğal ve Arkeolojik Sit Alanı, Perşembe ilçesi Çaytepe Köyü sınırları içinde yer alan bu sit alanı, denize uzanan küçük bir yarımada şeklindedir

karadeniz bölgesi


KARADENİZ BÖLGESİ TARİHİ ESERLERİ


Sahip olduğu doğal ve tarihi değerler açısından turizme oldukça elverişlidir Bölge de turizm sezonu, ülkenin diğer turizm yörelerinde olduğu kadar uzun süreli deyildir Buna rağmen son yıllarda turizm hareketlerinde önemli bir gelişme kaydedilmiş, turizm sektörü daha çok tarih ve doğa tuırizmine doğru kaydırılmıştır


Giresun İl merkezinde ve ilçelerde bulunan tarihi eserler yeterli zenginlikte bulunmasına rağmen, gerekli tanıtım ile belirli bir ilgi oluşturma şansına sahiptir
Gezilip görülebilecek tarihi yer ve eserler:

Giresun Adası: Kıyıdan bir mil açıkta bulunan ada, Karadeniz'in tek adasıdır 40000 metrekare olup, halen duvar kalıntıları bulunmaktadır Halkın gezinti yerlerinden olup, yaz aylarında mavi turlar düzenlenmektedir

Giresun Kalesi: Kenti ikiye bölen yarım adanın üstüne kurulmuş olup, 500 metrelik bir yol ile ulaşılabilmaktedir Kalenin MÖ2 yüzyılda Pontus Kralı 1Farnakes tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır Kalenin çeşitli yerlerinde, oyulmuş taş mağralar ve tapınak örnekleri bulunmaktadır Gazi (Topal) Osman Ağanın mezarı da kalede bulunmaktadır

Kiliseler: Kentte iki kilise bulunmaktadır Her ikisi de 18yy'dan kalmadır Sokakbaşı Gogora Mevkiinde bulunan müze olarak kullanılmakta olup, Çınarlar mahallesinde bulunan ise çocuk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır

Seyyid Vakkas Türbesi: Kapu Mahallesi'nde bulunan 19yy'dan kalma bir türbedir Fatih Sultan Mehmet zamanında ve Giresun'un alınması sırasında şehit düşen Uç Beyi Seyyid Vakkas'a aittir

Meryemana: Askerlik Şubesi arkasında eski Lonca yolu üstünde bulunmaktadır Hıristiyanlığın ilk yayıldığı yıllardan kalma bir kaya tapınağıdır Panaia ve Surp Sarkis adlarıyla da bilinen ve üç katlı olduğu söylenen tapınak, geçmişte şifahane olarak kullanılmıştır

Hacı Hüseyin Cami: 1594 yılında Çobanoğlu Hacı Hüseyin tarafından yatırılmıştır 1861'de Dizdarzade Murat Bey kızı Ayşe Emetullah hayratı olarak yenilenmiştir

Hacı Miktad Camisi: 1661 tarihli yazıtında yapının Hacı Miktad Ağa'nın vakfı; 1841 tarihli yazıtında Hacı Çalık Kapudan'ın hayratı olduğu anlaşılmaktadır 1889 tarihli yazıt ise yapıyı Hacı İsmail Efendi'nin yeniden inşa ettirdiğini belirtmektedir

Kale Camisi:Hükümet Konağı yakınında bulunmakta olup, iki adet yazıtı vardır 1830 tarihli yazıtında Dizdarzade Emetullah Hanım'ın yaptırdığı yazılmaktadır 1911-1912 tarihli yazıtında ise, Sarı Mahmutzade El-Hac Mustafa Efendi tarafından yeniden inşa edildiği belirtilmektedir

Çekek Camisi: Giriş kapısı üzerinde bulunan kitabeye göre, 1884 tarihinde Sarı Alemderzade yaptırmıştır

Soğuksu Camisi: Giriş kapısı üzerindeki kitabeden anlaşıldığına göre, Müslüm adında bir kişi tarafından yaptırılmıştır 1986 yılında ise; Giresun Kaymakamı Mahmut Rüştü tarafından genişletilerek yenilenmiştir

Şeyh Keramettin Camisi: Şeyh Karemettin adında bir kişi tarafından yaptırılmıştır wwwfrm47com

Kufa Kuyusu: Bizans döneminden kaldığı sanılmakta olup, kalenin eteğinde ve yeni açılan yolun kenerındadır Kuyu, 2 m uzunluğunda ve 80 cm genişliğinde ağıza ve 7-8 metrede derinliğe sahiptir

Ticaret Lisesi Binası Ve Kapısı: 1904-1906 yıllarında yapılmış, Dor-Korint-İyon tarzı bir yapıdır

Millet Bahçesi Kapısı: Hükümet Konağı önüne rastlayan ve Millet Bahçesi olarak anılan parkın kemer kapısı olup, Kitabelerden anlaşıldığına göre, Kaymakam Ziya ve Belediye Raisi Kaptan Yorgi Paşa tarafından yaptırılmıştır

14 Aralık 2010 Salı

KaRaDeNiZ ßölGeSiNin TaRiHi


<>                                                 Karadeniz ßölgesinin tarihi
         
Karadeniz'in doğu sahilleri ile ilgili ilk yazılı kayıtlar Urartu dönemi ile başlar ve bu dönem aynı zamanda bölge yazılı tarihinin de başlangıcı sayılır. Bölgenin tarih öncesi dönemine atfedilen efsanelerde adından sıkça söz edilen gizemli Kolkhis diyarı; antik çağ tarihçilerinin tanıklıklarıyla efsanelerin ötesinde tarihsel bir gerçeklik olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Yazılı tarih sürecine ait bu belgeler Doğu Karadeniz'le ilgili günümüze dek ulaşan etnik tanımlamaların ve yerel coğrafi terimlerin tarihsel köklerine de ışık tutmaktadırlar.

Antik çağda Doğu Karadeniz sahillerinin kültürel yapısını tanımlamak için kullanılan en yaygın ifade Kolkhi terimidir. En az bin yıllık bir zaman diliminde geçerliliğini koruyan bu terim Bizans dönemiyle birlikte yerini Lazi terimine bırakmıştır. Her iki terim de tarihsel sürecin büyük bir kısmında birer kabile ismi olmalarının ötesine bölgeyi bir bütün olarak ifade eden tanımlamalar olarak algılanmışlar ve o anlamda kullanılmışlardır. Aynı fonksiyonu ile günümüze dek ulaşan Laz teriminin öncülü olan Kolkhi teriminin yerini alması ve etnik bir terim olmanın ötesine geçip bölge kültürünü ifade eden genel bir tanımlama haline dönüşmesi yüzlerce yıllık bir süreçte kullanılmıştır.

Antik kaynaklarca aktarılan son derece sağlam tarihsel kayıtlar ve tanıklıklar bu terminolojik dönüşümü net bir şekilde ortaya koymaktadır. Örneğin MS 6.yüzyılda Doğu Karadeniz'ibizzat gezip elde ettiği bilgileri ve gözlemlerini kaydeden Bizanslı tarihçi Agathias bu durumu kesin bir dille ifade etmektedir;

Lazika'da yerleşik olanlar eskiden Kolkhiler olarak bilinirlerdi ve bu Lazlar ile Kolkhiler de anı halktır” (Agathias II.18.4)

Aynı dönemin bir başka Bizanslı yazar Lydus da; yakın zamana kadar “Kolkhida” olarak bilinen ülkenin kendi döneminde “Lazika “olarak adlandırıldığını yazar ve Lazlardan bahsederken kendisi de “Kolkhi” terimini kullanmaktadır. Geçmişi antik dönemlere dek uzanan bu terminolojik dönüşüm süreci tarihsel belgelerin ve tanıklıkların ışığında değerlendirildiğinde yerli Dğu Karadeniz kültürünün özünde tamamen kendi coğrafyasına ait özgün ve otokton bir kültür olduğu ortaya çıkmaktadır.

Kendi yazılı geleneği olamayan ve bu nedenle yazılı tarih süreci oldukça geç denilebilecek dönemlerde başlayan Doğu Karadeniz Bölgesi tarih öncesine ait tüm bilinmeyenleri ve gizemleriyle birlikte kendi coğrafyasına özgü portak ayırtedici özelliklerini ve farklılıklarını günümüzde de bünyesinde barındırmaya devam etmektedir. Doğu Karadeniz kültürünün bilimsel açıdan tahlil edilebilmesi öncelikle bölgenin tarihsel gelişim sürecinin gün ışığına çıkartılabilmesiyle mümkündür. Bu sürecin aydınlatılması da ağırlıklı olarak rivayetlere ya da söylencelere dayanan varsayımlarla değil: doğrudan bölgeye ilişkin tanıklıkları aktaran antik kaynaklar ve yazılı belgeler esas alınarak gerçekleştirilmelidir.